22.12.2017
Çocuklarımızın gelişim dönemleri boyunca otonomi kazanmaları, yaşlarına uygun sorumluluklarını yerine getirebilmeleri ve olumlu davranışları içselleştirebilmeleri, dış denetim odaklı değil “iç denetim odaklı” olmaları; böylelikle öz benlik saygısı yüksek, kendi kendine yetebilen, kendini gerçekleştirme yolunda mutlu birer birey olmaları, hem ebeveyn hem de eğitimcilerin en önemli hedeflerindendir. Bu hedef çocukluğun ilk yıllarından itibaren anne, baba ve çocuk arasında kurulan olumlu, sevgi, kabul, kapsanma duygusunun hâkim olduğu bir iletişim temelinde inşa edilebilir.
Aşağıdaki “empatik iletişim ilkeleri”nin uygulanması, ebeveynlerin çocuklarıyla ilişkilerinde ve iş birliğinde etkili olmalarını sağlar.
Empati kurarak çocukların hissettikleri ve yaşadıkları şeyi, onların bakış açılarını anlamaya çalışın.
1) “Empatik dinleme”, kelimelerin aktarmaya çalıştığı duyguları, çocukların hissettikleri ve yaşadıkları şeyi, onların bakış açılarını anlamayı mümkün kılar. Çoğu ebeveyn, duymaktan hoşlanmayacağı şeyleri dinlemek istemez. Ebeveynler çocuklarının onlarla sıkıcı duygularını, fikirlerini, şikayetlerini ve düşüncelerini paylaşmaya teşvik eden bir güven ortamı yaratmadıkça, çocuklar dürüst olmayacaktır.
“Sessizlik”, karşımızdaki kişiye gerçekten kabul edildiğini duyumsatan ve sizinle duygularını daha fazla paylaşması için onu yüreklendiren, çok güçlü sözsüz bir iletidir. “Dinlerken” özellikle duraklamalarda, onu gerçekten dinlediğinizi göstermek için sözlü ya da sözsüz belirtiler vermeniz son derece önemlidir. Baş sallamak, öne eğilmek, gülümsemek ve diğer davranışlar uygun zamanda ve bağlama uygun yapılırsa, anlatanı gerçekten duyduğunuz, anladığınız mesajını verir. Anne- babasının kendisini dinlediğini gören çocuk önce kendisine değer, önem verildiğini ve kendisinin kabul edildiğini, buna bağlı olarak da sevildiğini düşünür. Bu sağlıklı mesaj akışı, çocuğun ailesiyle olan dinamik bağını güçlendirir ve iletişimin devamını sağlar.
Çocuklara “bilgi vermek”, “kuralları ve sınırları hatırlatmak” çok önemlidir. İnsanlar size nerede hatalı olduğunuzu söylerken gerekeni yapmak zordur. Biri size sadece, sorunun ne olduğunu anlattığı zaman, o konu üzerinde dikkatinizi toplamanız daha kolaydır. Yetişkinlerin sorunu dile getirip bu soruna açıklık kazandırmaları çocukların o anda yapmaları gerekeni, kendi kendilerine bulmalarına yardımcı olacak bir ortam hazırlar. Çocuklar, olup biten hakkında bilgilendirildikleri zaman, çoğunlukla, yapılması gerekeni anlarlar. Bu durumda “daha az konuşma”, daha etkili olacaktır.
Ayrıntılardan arındırılmış kısa, net mesajlar çocuğun sorunun çözümüne yönelik davranmasını hızlandırır. Verilen uyarı ne kadar kısa olursa, çocuğun üzerinde etkisi o kadar fazla olur. “Sen mesajı” yerine “ben mesajı” vermek çok daha faydalı olacaktır. Çocuklar, anne ve babalarının gerçek duygularını bilme hakkına sahiptir. Ne hissettiğimizi açıklayarak kırıcı olmadan içten olabiliriz. Anne ve baba olarak çocuğa “tutarlı” ve “kararlı” davranmak, kuralların ne olduğunu kesin ve net bir şekilde aktarmak çok faydalıdır. Gerektiğinde esnek davranabilmek, çocuğa soyut bilgi aktarımından (ahlak dersi vermek, azarlamaktan) kaçınmak önemlidir. Bunun yerine onu olayların içine katarak somut bir şekilde yaşamasına fırsat vermek daha olumlu sonuçlar ortaya koyacaktır. Olumsuz davranışlarının sonuçlarına katlanmasını sağlamak, ödev sorumluluğunu yerine getirmediyse, sorunu öğretmeni ile çözmesine teşvik etmek, teknolojik aletler ile kural dışı şekilde zaman geçiren çocuğun ertesi gün hakkını kaybetmesi gibi, doğal bir bedel ödemesi gibi… Çocuğun olumsuz davranışları karşısında duygularınızı ifade edin ve beklentilerinizi açık, net ve kısa şekilde dile getirin. Benlik saygısının gelişimine olumlu katkı sağlaması ve otonomi duygusunu kazandırabilmek için ona “seçme şansı” tanıyın ve hatalarını “nasıl telafi edeceği” konusunda ona rehberlik edin.
Çevreyi yeniden yapılandırın.
2) Eleştirmek yerine, “rehber olmaya çalışmak” gerekir. Sorunu ve mümkün bir çözümü ifade etmek gerekir. Aile ve çocuk ilişkilerinde, çevrenin yapılandırılması ilişkilerin olumlu seyri için önemlidir. Örneğin; yemek öncesi tatlıyı çocuğun görme alanının dışında tutmakla, yemekten önce tatlı istemesini engellemiş, böylece çevreyi beklenen davranışa uygun bir şekilde yapılandırmış olursunuz.
Çevreyi yapılandırmada, küçük görevler vermek ve sınırlı seçenekler sunmak da çocuğun iş birliğini artırmayı kolaylaşır. Çocuğa olabildiğince, neleri yapmaması gerektiği değil, “neleri yapması gerektiği” anlatılmalıdır. Anaokulu çağına gelmemiş bir çocuk, sadece sözcüklerle ifade edilen emirleri almaya hazır değildir. Bunun için mümkün olduğunca, ona söylediklerimizi “hareketlerle” belirtmeli, gerekirse “resimlerle” göstermeliyiz. Çocuktan, yapması ve yapmaması gerekenleri hatırlamasını, beş yaşından önce beklememelisiniz. Küçük bir çocuğun eve çamurlu ayakkabılarla girmesinin nedeni, muhtemelen çamurun halıya nasıl yapıştığını ve bunu temizlemenin ne kadar güç olduğunu bilmemesidir.
Hissetlerinizi “Ben” zamiriyle aktarın.
3) Öfkeliyken ne gördüğümüzü, ne hissettiğimizi ve ne beklediğimizi “Ben” zamiriyle başlayarak tanımlamalıyız. Örneğin, “Ben öfkeliyim ve endişeliyim. İnsanlara vurulmaz, insanlar incitilmez.”
Genel cümleler yerine, daha spesifik cümleler kurun.
4) Övgüde bulunurken onlar hakkında ya da onların çabaları hakkında neyi değerlendirdiğimizi çocuklara söylemek istiyorsak, spesifik davranışları tanımlamalıyız. “Çok beceriklisin, harikasın!” gibi sıfatlarla durumu betimlemek yerine, “Odanı ne kadar güzel düzene sokmuşsun, artık aradığın malzemelerini çok daha kolay bulabileceksin. Çok iş vardı, ama sen yaptın. Teşekkürler” gibi “durumun mantığını, sebep-sonuç ilişkilerini anlatmak” daha işlevsel ve yararlı olacaktır.
“Hayır” demenizin nedenini onu incitmeyecek şekilde dile getirin.
5) Gerçekte yerine getiremediğimiz şeyi, hayal dünyasında yerine getirerek daha az incitici bir şekilde “hayır” demeyi öğrenmeliyiz. Çocuklar, bir ihtiyaç ile bir istek arasında ayırım yapmakta zorlanırlar. İstedikleri ölçüde, ihtiyaç duyduklarını zannederler. Çocukların arzularını anladığımızı betimleyerek isteklerini kabul etmek daha az inciticidir. “Yeni çıkan bu oyuncağı sana almak ne kadar çok isterdim, çok istediğini görebiliyorum fakat şu an için bütçemiz buna izin vermiyor.” ifadesi “Ne görürsen istiyorsun, hayır! Alamazsın, tutturma artık!” demekten daha çok işe yarar.
Sevginizi göstermekten çekinmeyin.
6) Çocuklar sonsuz ilgi ve sevgiye ihtiyaç duyarlar. Sevgi ve ilginin geri çekilmesi de çocuklar için acı vericidir. Çocuklar son derece kırılgandırlar; onların bakımları ve hayatta kalabilmeleri yetişkinlere bağlıdır.
Yetişkinin onunla ilgilenmemesi ciddi bir kaygıya, kafa karışıklığına ve güvensizliğe neden olabilir. Ebeveyn çocuğu değil, yalnızca çocuğun davranışını reddettiğini düşünse de çocuk kaçınılmaz olarak kendini reddedilmiş hisseder ve sevilmediğini düşünür. Üstelik genellikle kabul edilemez davranışlar bir yardım çağrısıdır. Böyle zamanlarda çocukların daha az değil, daha fazla sevgi ve anlayışa ihtiyaçları vardır. Çocuklar günlük hayatlarında zaten yeterince incinirler. Kabul edilemez davranışların en temel nedeni de budur. Acı veren duyguları bastırılan çocukların davranışları kolayca bozulabilir ve kabul edilemez hale gelebilir. Bu duyguları boşaltmak için zararsız bir çıkış yolu gerekir.
Çocukların birikmiş gerginliklerini ağlayıp öfkelenerek boşaltabilmeleri için ilgiye ihtiyaçları vardır. Kabul edilemez davranışlar çoğunlukla bir yardım çığlığı olarak değerlendirilebilir. Bazen çocukların o sırada kendilerini boğan duyguları arasında yardım istemek için düşünebildikleri tek yöntem bu olabilir. Bu şekilde davranmayı bilinçli seçmeseler de davranışlarının amacı genellikle birilerinin kendilerini fark etmesini, ne kadar kötü hissettiğini anlamasını ve birikmiş duygularını boşaltmak için ihtiyaç duydukları güvenli ortamı oluşturacak adımları atmasını sağlamaktır. Çocukların duygularını birine yansıtmaya ihtiyaçları vardır. Bu kişi onların duygusal boşalmalarını kızmadan ve korkmadan sabırla dinleyebilmelidir. Çocukların temas kurma gereksinimi yeterince karşılanmadığında beyin devreleri yeterince gelişmez. “Seni seviyorum.” benzeri birkaç güzel söz, birkaç şefkatli dokunuş veya beraberce oynanan oyunlar bedenin mutluluk hormonu “oksitosin”e doymasını sağlar. Böylece çocuklar da ebeveynler de doyum bulur ve mutlu olurlar.
Çocuklarının olumsuz duygu durumları geçen anne babalar kollarının arasında rahatlamış, gevşemiş, sevgi dolu, iş birliği yapmaya hazır küçük bir insan bulurlar ve yıkıcı davranış eğilimlerinden iz kalmamıştır.
Çocuğunuza seçenekler sunun ve bir tercihte bulunma hakkı tanıyın.
7) Çocuklara hayatlarını etkileyen meselelerde “seçme” ve “ifade etme” hakkı tanımak gerekir. Ebeveynler çocuklara “bağımsızlığı tecrübe etme fırsatları” sağlamalıdır. Bazı durumlarda yaptırım yerine diğer seçenekler adını verdiğimiz yaklaşımları da uygulayabilirsiniz. Buna örnek olarak aşağıdaki yaklaşımlar verilebilir:
- Çocuğunuza yardımı dokunabileceği bir yol göstererek ya da sorumluluk vererek istenmeyen davranıştan dikkatini uzaklaştırabilirsiniz. (Markette yanınızda durmayan çocuğunuza, seçtiğiniz ürünleri torbaya koyma görevi verme, market arabasını itme vb.)
- Çocuğunuz istenmeyen bir davranışta bulunduğunda, davranışının uygun olmadığını ona net bir şekilde söyleyebilirsiniz. (Annesinin çantasını izinsiz karıştıran çocuğunuza, özel eşyaların gizliliği sınırını aştığı için tepki gösterme vb.)
-İstenmeyen davranışı sergileyen çocuğunuza, yapabilecekleri ile ilgili seçenekler sunarak sınır çizebilirsiniz. (Katıldığı doğum günü partisinde arkadaşlarına zarar veren çocuğunuzu yanınıza alarak doğum günlerinde koşabileceğini, dans edebileceğini, şarkı söyleyebileceğini ama arkadaşlarına zarar veremeyeceğini uygun dilde söyleme vb.)
-Beklentilerinizi dile getirmek, çocuğunuza sizin sınırlarınızın neler olduğunu çok net bir şekilde açıklar. (Ödünç verdiğiniz kaleminizi kırık bir şekilde size getiren çocuğunuza, ödünç olarak alınan şeylerin verildiği şekilde iade edilmesini beklediğinizi dile getirme vb.)
Uzman Psikolog Eda Yılmazer
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen
REFERANSLAR
Yavuzer, H. (2006). Okul Çağı Çocuğu.
Yavuzer, H.(2007) .‘’Çocuğu Tanımak ve Anlamak’’.
Yavuzer, H. (2017). ’’Çocuk Eğitimi El Kitabı’’
Yavuzer, H.(2006). “Ana-Baba Okulu”.
Filliozat I. (1999). “Çocuğun Duygusal Dünyası”.
Ginott H. (2003). “ Anne Baba ve Çocuk Arasında”.
Solter A.( 2012). “Çocuğunuza Kulak Verin”
Diğer yazılar
31.01.2024
Boşanmış Ailelerde Çocuk Olmak: Bir Ebeveynin Kılavuzu
Boşanma oranları her geçen yıl artmaktadır ve bu durumdan en çok zarar gören çocuklardır. Boşanma öncesi ve sonrası kavgalardan, gürültülerden çok etkilenirler.
27.12.2022
Ödev Yapmak Zorunda Mıyım?
Okul yaşamı, çocuğu hayata hazırlayan uzun bir dönemi kapsar. Okula başlamak, çocuk için sosyal çevreye ve hayata atılan ilk büyükadımdır. Hayatta etkin olabilmenin yolu, insanların olayları ve nesneleri düzenleyebilme başarısına bağlıdır. İşte okul da bu
ide olarak
hangi yaşta olursa olsun herkesin bir fikri, fikirleri olduğuna inanıyoruz. Okullarımızda
herkesin fikirlerinin yargılanmadan, özgürce ifade edildiği, tartışıldığı bir eğitim ve sosyal
ortam oluşturmaya odaklanıyoruz.
ide’nin eğitim yaklaşımına ve güvenli ortamına değer
katan en büyük unsurların başında eğitim kadromuz geliyor. Her biri uzun yıllardır eğitim
dünyasının içerisinde yer alan, benzersiz tecrübeye sahip eğitim ve idareci kadromuz
öğrencilerimizi yarınlara hazırlıyor. ide’de eğitim kadromuz dünyadaki en güncel gelişmeleri
takip edip uygulayarak öğrencilerimizin sadece Türkiye’de değil, dünyada da yetkin bireyler
olarak yetiştirilmesi için kendilerini sürekli geliştiriyor.
Okul-öğrenci-aile uyumuna
büyük önem veren bir kurum olarak sadece öğrencilerimizle değil, velilerimizle de açık, net bir
iletişim kurmayı ve aynı dili kullanmayı önemsiyor ve bunu gerçekleştirmek için gerekli
platformları ve yaklaşımları hayata geçiriyoruz.