Çocuklarda Sınırların Farkında Olmak Neden Önemlidir?

25.11.2017

Çocuklar, yaşadıkları dünyanın kurallarını anlamak isterler ve buna ihtiyaç duyarlar. Kendilerinden ne beklendiğini, diğer insanların gözünde durdukları yeri, ne kadar ileri gidebileceklerini, fazla ileri gittiklerinde neler olacağını bilmek isterler. Yol işaretleri olmayan ya da çok az olan bir yolda gittiniz mi hiç? İnsanın kafası çok karışır. Ne yöne gideceğinizi bilemezsiniz. Yol gösteren işaretler olmazsa yanlış yola sapabilir, kaybolabilirsiniz. Onaylanan ya da onaylanmayan davranışların yolunu öğrenmeye çalışan çocuklar da aynen böyle hisseder. Sınırlar açıkça belirlenmiş ve tutarlı olduğu sürece çocukların bu yolu anlaması ve bu yolda ilerlemesi daha kolaydır. 

Kurallar ve sınırlar çocukların farkındalığını ve olgunluğunu arttır, çevreyle daha uyumlu olmasını sağlar. Belirsiz ve tutarsız sınırlar söz konusu olursa çocuklar yoldan çıkıp kaybolabilirler. Evde kurallar olduğu zaman çocuk doğru ile yanlışı ayırt etmeyi, toplumsal normları öğrenir. Toplum içinde kurallara uyar, kurallara uymadığı takdirde sonunda doğal bir bedel ödemek zorunda kalacağını bilir. Fakat evde kural yoksa ya da çocuğun kuralları geçiyorsa, çocuk, aile dışındaki hayata açıldığı zaman adapte olamaz, her istediğini yapmak ya da her istediğinin yapılmasını ister. 

Çocuk, dış dünyanın kendisini memnun etmediğini anladığında, onu kontrol etmek üzere elinden geleni yapmaya çalışır. Kendi yoluna ısrarla devam eder. Ebeveyninin otoritesini sınar, onu ne ölçüde etkileyebileceğini dener. Ebeveynin kendisinden güçlü olup olmadığını anlamaya çalışır.  Bu sayede büyüdükçe kendi sınırlarını oluşturmayı öğrenirler. 

Çocuklar, somut şeylerle öğrenmektedirler. Onların yaşadıkları deneyimlerinin inandıkları gerçekliği şekillendirmelerinde, çok güçlü bir rolü vardır. Çocuklarımıza kurallarımızı sözlerimizle ve davranışlarımızla öğretebiliriz. Her ikisi de dersi öğretir fakat yalnızca davranışlar somuttur. Gerçek kuralları belirleyen, sözler değil; pratiğini yaptığımız davranışlardır. Bizim sözlerimiz tutarlı bir şekilde davranışlarımızla uyumlu olduğunda çocuklar sözlerimizi ciddiye alırlar ve bunun arkasındaki kuralı benimserler. 

Çocuklara sınır koymak konusunun iki zorlu yönü olduğunu unutmamak gerekiyor; anne-baba olarak sınırları belirlemek ve çocuk olarak da bu sınırları kabul etmek. Anne-babalar çocuklara sınırlar koymakta zaman zaman zorlu anlar yaşıyorlar. Onların yaşadığı bu zorluğun diğer tarafında ise bu sınırları kabul etmemek için direnen çocukları görüyoruz. 

Koruyucu sınırlar, çocuğun sınırlarını ihlal etmeden, ego gelişimine de saygı duyarak belirlenir. İnsan ruhsallığı bir denge üzerine kuruludur. Bir yanda özgürlük, bireyselleşme, kendini gerçekleştirme arzularımız varken, bir yanda da geçmiş bağımlılık deneyimlerimiz vardır. Bebeklik döneminde oldukça çaresiz, aciz ve ötekine muhtaç ve bir o kadar da öfkeliyizdir. Bu bağımlılık bizi öfkeli yapar. Çocuğun öfkeli yüzü de anne-babaların sık sık karşılaştığı bir durumdur. Unutmamak gerekir ki bu öfke duygusu normaldir ve kaprisler, inatlaşmalar şeklinde ortaya çıkar. Bu duyguların zarar vermeden sergilenmesine izin verilmesi önemlidir. 

Okul, anne babadan sonra çocuk için kontrol mekanizması görevini üstlenir. Bu nedenle okuldaki kurallar ve yaptırımlar çok nettir, her çocuk için de bu kurallar geçerlidir. Evde sınırları belirleyemeyen ebeveyn olduğunda, çocuk okulda davranış değişikliği gerçekleştiremez. Okulda kurallar olduğu gibi, onu koruyacak kişiler de vardır. 

Ebeveynin de okulun kural ve sınırlarını kabul etmesi, çocuğuna da bunu yansıtması çocuğun kendini kontrol etmesini ve kendi sınırlarını oluşturmasını kolaylaştırır. 

Özbakım İle İlgili Sınırlar 

Yemek, temizlik gibi çocuğun bedenini ilgilendiren konular çocuğun asla ihlal edilmemesi gereken sınırlarıdır, bunlara saygı göstermek gerekir, bedeni ile ilgili konularda her zaman tek yetkili çocuktur. Çocuk dünyaya geldiğinde yaşadığı ilk sevgi ilişkisinin sembolü yemektir. Yemek sayesinde zevk alır ve karnı doyar. Yemek yemek, anne-çocuk arasındaki ilk haz duygusunun başladığı eylemdir.

Yemek yemeyen çocuklara fazla ısrar edildiğinde, bu haz duygusu bir nefrete dönüşür. Sonucunda da asabiyet ve hırçın davranışların arttığı görülür. Ne kadar ısrar edersek, ileri yaşlarda oluşabilecek yeme bozukluklarına o derece davetiye çıkarıyor olabiliriz. 

Ödevle İlgili Sınırlar 

Çocukların, akademik hayatı deneyimlemesi ilkokul yıllarında başlar. Akademik hayata geçişte, tehdit ve cezai yöntemler içeren teknikler kullanılması olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına sebep olur.

Hemen hemen 10 yaşa kadar çocuk ebeveynin tehdit ve cezalarına boyun eğer gibi görünür, ama bireyselleşme sürecinde ilk olarak akademik alanı ihmal edecektir.

Çocuk eve geldiğinde dinlenmek isteyebilir. “Eve gelir gelmez ödevini yapsın, kurtulsun sonra istediğini yapsın” demek anne-babanın isteği ve çalışma tarzıdır. Ödev, çocuğa yapıp kurtulunacak bir işkence olarak yansıtılmamalı, çocuk kendini ve çalışma sistemini oluşturması için desteklenmelidir. 

Anne babaya düşen, çocuğuna balık tutup vermek değil, balık tutmayı öğretmektir. Ders çalışmak ve ödev yapmak ile ilgili de çocuğa yöntem öğretilmeli, güven verilmeli, sonra bağımsız olarak kendisinin yapması sağlanmalı ve buna inandırılmalıdır. Çocuk ödevini yapmayacağını söylediğinde, ebeveyn bunun onun görevi olduğunu net ve açık bir şekilde söylemelidir. Bu süreç inatlaşmaya dönüştüğünde ise ebeveyn öğretmene dönüşmemelidir. Çocuk, bunu öğretmeniyle konuşması konusunda yönlendirilmeli ve bunun yaptırımının öğretmenin sorumluluğunda olduğunu öğrenmelidir.

Arkadaşlık İlişkilerinde Sınırlar 

Çocuklar aralarında arkadaşlıkları ile ilgili sorunlar yaşadığında aileler bu sürece dahil olmak yerine onları dinlemeli ve anlamaya çalışmalıdır. Ebeveyn, çocuğunu dinlemeli, duygusunu anlamaya çalışmalı ve bir çözüm bulabilmesi için cesaretlendirmelidir. Ebeveyn, bu sorunu kendi sorunu gibi içselleştirmemeli, çocuğuna kendi çözümünü bulabilmesi için alan açmalıdır.

Hayır Diyebilmek 

Çocuğa hayır demek en önemli sınırdır. Her şeye çocuk karar vermemelidir. Çocuğa gerektiğinde hayır demek, çocuğun eksikliğe tahammül etme becerisini de geliştirir. Etkili bir rehberlik, sözlerimizde verdiğimiz açık mesajlarla başlar ve çoğunlukla yine söylediğimiz sözlerle bu iletişim bozulabilir. Kızgınlık, gerginlik, kaygı ve güçlü duygusal tepkiler kolaylıkla verilen mesajın netliğini bozabilir ve anlaşılırlığını azaltabilir. Çok fazla söz söylemenize ya da durumu dramatize etmeye ihtiyacınız yoktur, ayrıca ne anlattığınızı ifade edebilmek için güçlü duygusal tepkiler vermeniz de gerekmez. Tek ihtiyacınız, açık ve net olmaktır. Açık sözlü bir mesaj, davranışa odaklanmalıdır; tutuma, duygulara ya da çocuğun değerlerine odaklanmamalıdır. 

Teknoloji Konusunda Sınırlar 

Modern çağın bir gerçeği olan teknolojiyi yasaklamak gerçekçi değildir. Yasaklar her zaman çekim gücü yaratır. Hafta içi izin vermeyip, hafta sonu izin vermek de çocuğu zorlayacak bir yasaktır. Bütün arkadaşlarının oynadığı, hakkında konuştuğu bir dünyaya çocuğu sokmamakla eşdeğerdir. 

6 yaş öncesinde çocuğa tablet alınmamalı, bu yaşlarda anne-babası onunla konuşmak şartıyla ( aa bak neler oluyor, renkler var burda vb.) ya da birlikte oynadığı oyuna bakarken çocuk oynayabilir. Bu sayede ebeveyn hem çocuğun oynadığı oyunu anlar ve çocuğuyla bir paylaşım alanı oluşturmuş olur, hem de onu tek taraflı bir iletişime maruz bırakmamış olur. 

Teknolojik aletlerin kullanımında en önemli şey süre sınırıdır. Alarm kurmak veya çocuğa “son 5 dakika” uyarısı yapmak işe yarayabilir. Tableti kullanırken neler yapmaya izni olduğu, ne kadar süresi olduğu gibi sınırlar çizilmeli ve uyulmadığı takdirde sonucunun ne olacağı söylenmelidir. Örneğin; 25 dakikalık tablet süresini 10 dakika aşan bir çocuk ertesi günkü 25 dakikalık oyun hakkından 10 dakika kaybeder. Kuralı aşan çocuğa bağırmak, kızmak, hakaret etmek, küsmek gibi yöntemler işlevsizdir. Çocuğun ertesi günkü hakkından feragat etmesi yeterli olacaktır.

İlkokul çağında 1 saatten fazla teknolojik alete maruz kalmak beyni olumsuz etkiler ve başka uyaranlara geçiş yapamamak gibi zorluklara neden olur. 

12 yaş öncesinde ise çocuk tek başına internet başında bırakılmamalıdır. Teknolojik aletler ile neler yaptığı takip edilmelidir. Bu alanlar, tehlikelere, tacize ve istismara çok açıktır. Çocuk ise bu yaşta hala korunmaya muhtaçtır. Ama bu takibin, onun güvenliği için yapıldığı net bir şekilde söylenmelidir. 

12 yaş sonrasında ebeveynler çocuğun mahrem dünyasına girmemeye daha çok özen göstermelidirler. Sınır koymak dinamik bir süreçtir. Bu sınırlar, çocuklar büyüdükçe değişir. Aileler, çocuklar sağlıklı gelişimlerini sürdürürken sınırlarda gelişme ve ayarlama yapmakta zorlanırlar. Çocuklara, sağlıklı denemeler yapabilmeleri için kesin, gelişmeye olanak sağlayabilmek için esnek kurallar koymalıyız. Dengeli bir özgürlük ve kontrol sağlayan sınırlar sağlıklı bir gelişim için en iyi ortamı yaratır.

 

Uzman Psikolog Eda Yılmazer

Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

 

 

 

KAYNAKÇA

Yavuzer, H. (2006). Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul

Yavuzer, H. (2007). Çocuğu Tanımak ve Anlamak, Remzi Kitabevi, İstanbul.

Mackenzie, R.( 2013). Çocuğunuza Sınır Koymak, Yakamoz Kitap, İstanbul.

Uluğ, F. (2012).Okulda Başarı, Remzi Kitabevi, İstanbul.

Runkel, Hal Edward. (2017), Bağırmayan Anne Baba Olmak, Aganta Kitap, İstanbul.

Diğer yazılar

Okul Öncesi Eğitimi Çocuğunuzun Geleceğini Şekillendiriyor

24.08.2023

Okul Öncesi Eğitimi Çocuğunuzun Geleceğini Şekillendiriyor

Okul öncesinin çocuğunuzun hayatında ne kadar önemli bir aşama olduğunun farkında mısınız?

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM, ÇOCUĞA HANGİ YETKİNLİKLERİ KAZANDIRIR?

15.09.2017

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM, ÇOCUĞA HANGİ YETKİNLİKLERİ KAZANDIRIR?

Okul öncesi eğitimin ileriye dönük kalıcı etkileri olduğu yadsınamaz.

logo
Neden İde?


ide olarak hangi yaşta olursa olsun herkesin bir fikri, fikirleri olduğuna inanıyoruz. Okullarımızda herkesin fikirlerinin yargılanmadan, özgürce ifade edildiği, tartışıldığı bir eğitim ve sosyal ortam oluşturmaya odaklanıyoruz.

ide’nin eğitim yaklaşımına ve güvenli ortamına değer katan en büyük unsurların başında eğitim kadromuz geliyor. Her biri uzun yıllardır eğitim dünyasının içerisinde yer alan, benzersiz tecrübeye sahip eğitim ve idareci kadromuz öğrencilerimizi yarınlara hazırlıyor. ide’de eğitim kadromuz dünyadaki en güncel gelişmeleri takip edip uygulayarak öğrencilerimizin sadece Türkiye’de değil, dünyada da yetkin bireyler olarak yetiştirilmesi için kendilerini sürekli geliştiriyor.

Okul-öğrenci-aile uyumuna büyük önem veren bir kurum olarak sadece öğrencilerimizle değil, velilerimizle de açık, net bir iletişim kurmayı ve aynı dili kullanmayı önemsiyor ve bunu gerçekleştirmek için gerekli platformları ve yaklaşımları hayata geçiriyoruz.