24.12.2020
Dijital dünya öyle bir dünya ki çaba göstermeden alınan bir doyumu ve hızlı tüketimi hayatımızın tam da ortasına yerleştiriyor. Bu nedenledir ki ebeveynler çocuklarının bu nesnelere bağımlı olmasından endişe duyuyorlar. Bıraksak gün boyu oynar, onu görünce her şeyi unutuyor vb. cümleleri çok sık duyuyoruz .
Oyunlardaki ışıklar, sesler, ritmler, görseller, ekran parlaklığı gibi unsurlar beynin haz bölgesini uyarmakla beraber bolca dopamin hormonu salgılatıyor. Özellikle ergenlik döneminde gençler hiç zahmete girmeden bir tuşla büyülü bir dünyaya ulaşıyorlar. İhtiyaç duydukları adrenalin bu oyunlarda fazlasıyla mevcut. Ayrıca yüz yüze gelmeye gerek kalmadan, utanma duygusunu yaşamadan oyun içinde sosyalleşebiliyorlar. Günümüzde bu durum gençler için ihtiyaç gibi görünmekte. Çünkü sosyalleşmek için oyun karakterlerinden ve oyun temalarından bahsetmeye ihtiyaç duyuyorlar ve sanal ortamda gerçek hayata kıyasla kendilerini daha güçlü hissediyorlar.
Bizlere düşen ebeveynler olarak çocukların bu ihtiyaçlarını görmektir. Aşırı kullanım sorununu yasaklayarak çözmek ebeveynleri sonuca ulaştırmıyor. Çünkü gencin bu oyunları oynamasında bir takım nedenler ve temel ihtiyaçlar var. Sanal dünya özellikle çocukluktan ergenliğe geçişte kişinin çok önemli bir ihtiyacı olan gücü sağlıyor. Bir ergen gerçek dünyada kendisini beğenmiyorken sanal dünyada istediği bir karakteri oluşturup yönetebiliyor.
Bunları yasakladığınızda ve çocuğun bu ihtiyaçlarının yerine bir şey koymadığınızda çocuk çok mutsuz ve depresif bir sürece sürüklenebiliyor. Ekrana bakmak beynin alfa boyutunda dalgalar oluşturmasına neden olur, çocuklar gevşemiş hisseder. Ekran adeta hipnotik bir etki yaratır. Bu sebeple teknolojik aletleri çocukların, gençlerin ellerinden bırakmaları güç olur.
Çocuklara, gençlere sanal dünyada geçirilen zamana alternatif olan uğraşları sunmak ve hatta onlarla birlikte olunarak, bu uğraşları sürdürmelerine olanak tanımak , onları bu konuda teşvik etmek gerekmektedir.
Çocuğunuz günün çok uzun saatleri ekrana maruz kalıyorsa bu alışkanlığın bir anda yok olmasını beklemek gerçekçi bir beklenti olmayacaktır. Bu süreyi ideal bir zaman dilimine ayarlamak isteyen ebeveynlerin biraz sebat etmesi gerekecek ve aşamalı şekilde ekran kullanımını azaltmak gerekecektir.
Teknolojik aletlerin doğru şekilde kullanılmadığında zararlı hale gelebileceğini de hepimiz aklımızda tutmalıyız. Bunun en uçtaki görünümü ; haftada 30 saatten fazla oyun oynayanlar “screenagers” olarak tanımlanan çocuklardır . Bu duruma sebep olan şey; çocukla çatışma yaşamamak için ebeveynin koruyuculuğunun ve sınırının ortadan kalkmasıdır.
Çocuğumuzun bağımlı kullanım grubu olarak tanımlanan grupta olup olmadığını anlayabilmek için aşağıdaki kriterlere bakmak gerekir.
1) İçe kapanma ve sosyallikten kaçış durumlarının varlığı
2) Oyun için harcadığı zamanın giderek artış göstermesi
3) Oyun oynamadığında yoksunluk belirtileri göstermesi; öfke krizleri vb.
Şunu unutmamalıyız ki hiç bir teknolojik aygıt çocuğu sosyal ilişkiden koparamaz. Belki çok teknolojik oyun oynar ama sonrasında arkadaşlarının varlığında gider ve arkadaşlarıyla oyununu oynar.Ama bağımlı kullanım grubuna dahil olmuşsa kişi sosyallikten kaçar.
Yaş dönemlerine göre teknoloji kullanımı:
0-3 yaş: Televizyon, bebeğin 5 duyu yerine 2 duyusunu uyarıyor, tek yönlü bir iletişime neden oluyor, duygunun karşılıklı alışverişini engelliyor. Bu nedenle bu yaş döneminde televizyonun bebekten uzak tutulması önerilmektedir. Sadece bebekler için var olan kanalların bile bazı ülkeler tarafından 0-3 yaşta izletilmesi yasaklanmıştır.
3-6 yaş: Televizyon seyredilebilir. Kendi tableti olmamalıdır. Tek başına tabletle oynamak yerine çok sınırlı olarak, bir ebeveyn eşliğinde oynamalı ve ebeveyn ekranda olanları çocuğa anlatmalıdır.
6-9 yaş: Tek başına tabletle oynayabilir. Ebeveyn sözel düşünceye teşvik etmelidir. Otomatikleşmiş düşünce ve hareketlerden çıkarmak için oynadığı oyunlar ve olup bitenler ile ilgili çocukla konuşulabilir. Süre yine günde en fazla 1 saat olmalıdır.
9-12 yaş: Bu yaşta ailenin tercihine bağlı olarak çocuklara özel telefon alınabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta çok pahalı, son teknoloji özelliklerine sahip bir cihaz olmamasıdır. Telefonun ihtiyaç olduğu açıklanmalıdır. Hiçbir şeyi eksik kalmayan ve her şeyi son teknoloji/model olan çocuk elindekinin anlamını da sorgulamaz.
12 yaş ve sonrasında: Çocuklar internete tek başına girebilir. Ebeveynin gereksiz müdahale ve yasakları çekiciliği arttırabilir. Çocukların ilgi duydukları, takip ettikleri konular, videolar ,oyunlar hakkında sohbet ortamı yaratılabilir.
İnternet kullanan çocuklara aileler üç temel bilgiyi net olarak açıklamalıdır.
1) Yazdığın her bilgi başkalarına yayılabilir,
2) Sanal ortamda paylaştığın herşey bir şekilde orada kalır, o anda silsen bile bu bilgilere erişim sağlanabilir,
3) İnternette yazan her şey doğru değildir.
Özetle sanal dünya açısında da çocuğun sınırlarını çizmek, rutinler belirlemek, sürecin daha kalıcı şekilde çözüme kavuşmasını sağlar, her zaman hatırlattığımız gibi önemli olan ilişkilere ve duygusal ihtiyaçlara yatırım yapmaktır ve bu ihtiyaçları karşılıklı şekilde karşılamak çocuğun ve gencin sanal dünyada aradıklarını gerçek dünyada bulmasına olanak sağlayacaktır.
ide okulları
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü
Diğer yazılar
25.06.2024
Yaza Merhaba
Tatiller, çocuklarımızın akademik yıl boyunca edindikleri bilgileri pekiştirmeleri ve yeni beceriler kazanmaları için bir fırsat sunar. Aynı zamanda sosyal becerilerinin gelişmesi, dinlenmeleri ve eğlenmeleri açısından da büyük önem taşır.
22.06.2021
Çocuklarımıza Nasıl Sosyal Beceri Kazandırabiliriz?
Sosyal etkileşim insan yaşamının vazgeçilmez bir parçasıdır. Yaşamını ilişkiler ağı içerisinde sürdüren insanın uyumunda ve mutlu olmasında sağlıklı sosyal etkileşimin büyük payı vardır. Çocuğun sosyal davranışında belirleyici olan iki önemli grup ailesi ve akranlarıdır. İlk çocukluk evresinde aile çok ön planda iken ilerleyen yaşla birlikte çocukların akranlarıyla olan ilişkileri giderek önem kazanır.
ide olarak
hangi yaşta olursa olsun herkesin bir fikri, fikirleri olduğuna inanıyoruz. Okullarımızda
herkesin fikirlerinin yargılanmadan, özgürce ifade edildiği, tartışıldığı bir eğitim ve sosyal
ortam oluşturmaya odaklanıyoruz.
ide’nin eğitim yaklaşımına ve güvenli ortamına değer
katan en büyük unsurların başında eğitim kadromuz geliyor. Her biri uzun yıllardır eğitim
dünyasının içerisinde yer alan, benzersiz tecrübeye sahip eğitim ve idareci kadromuz
öğrencilerimizi yarınlara hazırlıyor. ide’de eğitim kadromuz dünyadaki en güncel gelişmeleri
takip edip uygulayarak öğrencilerimizin sadece Türkiye’de değil, dünyada da yetkin bireyler
olarak yetiştirilmesi için kendilerini sürekli geliştiriyor.
Okul-öğrenci-aile uyumuna
büyük önem veren bir kurum olarak sadece öğrencilerimizle değil, velilerimizle de açık, net bir
iletişim kurmayı ve aynı dili kullanmayı önemsiyor ve bunu gerçekleştirmek için gerekli
platformları ve yaklaşımları hayata geçiriyoruz.